• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/harman_der@hotmail.com
  HARMANALANI KÖYLÜLERİ KÜLTÜR VE SOSYAL YARDIMLAŞMA DERNEĞİ

Beslenme - Sağlık Köşesi

 
Peygamberimizin(S.A.V) yenmesini tavsiye ettiği yiyecekler;
  • Acur, Bal, Çörekotu
  • Hurma, İncir, Kekik
  • Karpuz, Mantar, Pırasa
  • Sarımsak, Sirke, Üzüm, Zeytin
Dünyanın en yararlı bitkileri;
  • Kızılcık suyu, Papatya, Kahve
  • Sarımsak, Keten tohumu, Ekinezya
  • Aloe Vera, Siyah Yılan Kökü, Günlük
  • Hayıt Ağacı, Çuha Çiçeği Yağı, Gümüş Düğme


Kansere karşı keçi boynuzu...
Dr. Ömer Coşkun, birçok rahatsızlığa iyi gelen keçi boynuzunun akciğer kanserini yüzde 90 oranında önleme gücüne sahip olduğunu söyledi. Keçi boynuzunun A, B ve E vitaminleri ile bol miktarda potasyum, kalsiyum ve fosfor içerdiğine dikkat çeken Coşkun, “Keçiboynuzu ve pekmezi yüksek besin değeri ile özellikle zayıflık çekenlere ve gelişim çağındaki çocuklara oldukça faydalı bir besindir” dedi.

Dr. Coşkun, keçi boynuzunun birçok hastalığa iyi geldiğini vurgulayarak, şunları söyledi:“Her gün düzenli olarak keçiboynuzu pekmezi yiyerek yapılacak keçiboynuzu kürü özellikle kansızlık çekenlere ve sperm azlığı şikayeti olanlara çok yararlıdır. Keçiboynuzu kalsiyum bakımından çok zengindir. İçindeki E vitamini sayesinde; öksürüğe, gribe, kemik erimesine ve kansızlığa iyi gelir. Balgam söktürür, göğsü yumuşatır, bronşları açar, sigara tiryakileri için faydalıdır ve nefes darlığına oldukça etkilidir. Alerjik nefes darlığı çekenlere ısrarla keçiboynuzu pekmezi tavsiye edilir. Yüksek ham selüloz etkisi ile bağırsak rahatsızlıklarına ve gastrite etkilidir. Mide ve bağırsak gazlarını dışarı atarak mide şişkinliğini giderir. Mideye kuvvet verir."

Yüksek doğal şeker, zengin mineraller ve vitaminler içeriği dolayısıyla doğal güç ve besin kaynağı olan keçiboynuzunun yüksek sodyum ve potasyum içeriği sayesinde tansiyon, karaciğer ve akciğer üzerine çok yararlı etkileri bulunduğunu kaydeden Coşkun, "Kanın zehirli maddelerini temizler. İnsanlığın korkulu rüyası akciğer kanserini yüzde 90 oranında önleme gücüne sahiptir. Kalbe faydalıdır, kalp çarpıntısını önler. İnsan vücuduna giren radyasyonu dışarı atar. İshale karşı mükemmel takviyedir. Bin derde deva olarak bilinen keçiboynuzunun, ağrı kesici, antiseptik, bağışıklık güçlendirici özelliği bulunuyor."


Kaynak: Milliyet - 14.06.2013




Böbrek sağlığı için 7 besin...

- Yeşil sebzeler A vitamini deposudur ve böbrek taşlarına karşı etkilidir. Ayrıca kolik rahatsızlığını hafifletir.

- Günde 3 elma böbrekler için çok faydalıdır.

- Çoklu doymamış yağ asidi, protein ve vitamin içeren balıklar böbreklerin doğru çalışabilmesi için önemlidir.

- Karpuz diüretik özelliğiyle bilinir. Böbreklerdeki kumu temizler ve tuzun çözünmesini sağlar.

- Bal kabağı da pek çok diyet planında yer alan ve özellikle böbrek sorunlarına karşı etkili bir besindir.

- Kuşburnu vücudun hastalıklarla savaşma mekanizmalarını destekler.

- Çavdar vitamin ve lif açısından çok zengindir. Bu sayede metabolizma ve sindirimi hızlandırır.

Kaynak: Milliyet - 14.06.2013





Ömür uzatan 50 adım...
Uzmanlar araştırdı, insana hayat veren tüm maddeleri sıraladı. Listedeki 50 öneriye uyanların hastalık riski neredeyse hiç yok.

Dünyanın dört bir yanında uzun yaşamın sırrı için araştırmalar yapan uzmanlar hastalık riskini artıran tüm araştırmaları derleyip uzun yaşamak için bir liste oluşturdu. Daha az hasta olanlar, ölümcül hastalıklardan kurtulanlar ve 100 yılı deviren insanların hayatlarını inceleyen araştırmacılar, sağlıklı ve uzun bir ömür için şu listeyi hazırladı.

Bütün kırmızı meyvelerden yiyin.
Her gün bir kilometre koşun ya da yürüyün.
Gazete ve dergileri yukarıdan aşağıya okuyun.
Toplu taşımada, umumi tuvaletlerde mikroplardan kaçının.
İnanç sahibi olun.
Günde bir muz yiyin.
10 dakika çömelme egzersizi yapın.
Günde 1-5 bardak arası şekersiz çay için.
Yatağa bir saat erken gidin.
Yoğurdu eksik etmeyin.
Dişlerinizi iple de temizleyin.
Evinizi temiz tutun.
Kahvaltıda et yemeyin.
Kötümser olmayın.
Porsiyonlarınızı küçültün.
Sağlıklı kişilerle arkadaşlık edin.
Bahçe ya da çiçeklerle uğraşın.
Selenyum takviyesi alın.
Soğan yemekten çekinmeyin.
Bir dakika pipetle nefes alıp verin.
Dolapta her zaman meyve bulundurun.
Gülümsemeyi eksik etmeyin.
Çocuk yapın.
Her şeyi aklınızda tutmayın.
Unutun.
Ailenize yakın oturun.
Mutlaka süt için.
Tartı kullanmayın.
Kollarınızı güçlendirin.
Güneşlikleri açın.
Sürekli mutlu olmaya çalışmayın.
Doya doya gülümseyin.
Kuru erik yiyin.
Çalışabildiğiniz kadar çalışın.
Dürüst olun, yalan söylemeyin.
Tepede ya da yokuş üstünde yaşayın.
Cips yemeyin.
Dua edin.
Gerektiğinde eşinizle tartışın.
Pazartesileri daha fazla uyuyun.
Pikniğe gidin.
Yoga yapın.
En az 20 kere çiğneyin.
Yerinizde durmayın.
Tuzu kaldırın ya da azaltın.
Günde 2 saatten fazla TV izlemeyin.
Bitki çayı için...
Banka işlemlerini online yapın.
Kitap okuma alışkanlığınız olsun.
Evlenin.
Haftada en az iki kez ilişkiye girin.

KAYNAK: Sabah / Takvim – 13.05.2013


Hurmanın mucizeleri

Hurma, palmiyegiller, familyasından dekoratif yapraklı bir palmiye türüdür. palmiyeler gibi tropikal,ılıman ve çöl ikliminin görüldüğü yerlerde yetişir.Kazık ve saçak kök yapısına sahiptir. Ağacının pürüzlü gövdesi gri ağırlıklı kahverengi gibidir. Kardeşlenme eğilimi vardır. Gövdesinden ve altından yavrular verebilir. Sıcağı, güneşi sever, soğuktan hoşlanmaz.Türkiye'de Akdeniz ikliminin olduğu yerlerde yetişir. Ağaç kuvvetli ve dengeli bir gübrelemeye gereksinim duyar. Sıcağı, güneşi sever, soğuktan hoşlanmaz.Türkiye'de Akdeniz
ikliminin olduğu yerlerde yetişir. Ağaç kuvvetli ve dengeli bir gübrelemeye gereksinim duyar.

Baş (zihin, Dimağ, beyin)
Hurma baştan başlamak üzere vücudumuzun bir çok organına elle tutulur gözle görülür tesir icra eder. Beynimizin fosfora ihtiyacı vardır. Bu da hurmada bol miktarda bulunmaktadır. Beyin ve fikir işçileri çoğu zaman yorgunluk hissederler. Kendilerini dinlendirmek isterler işte o zaman hurma yemeliler. İlim erbabı kitap erbabı kalem erbabı işlerinin başında biraz hurma bulundursunlar yeter.
- Sinir sistemi
Hurmanın en etkili olduğu diğer bir saha da sinir sistemimizdir. Müthiş dinlendirici bir özelliği vardır. Hurma da B1- B2 vitaminleri bulunmaktadır.bunlarda zihni ve sinir sistemnini dinlendirici özelliğe sahiptirler.
- Gözler
Hurma gözleri kuvvetlendirir ve parlatır. Hurma A vitamini ihtiva ettiğinden hurma yiyenlerde özellikle gece körlüğü ve diğer göz zaafiyetleri olmaz. İkinci dünya savaşında gece hücumu yapacak olan Amerikan pilotlarına hedeflerini daha net görebilmeleri için hurma yedirmişlerdir. Göz sinirlerini kuvvetlendirici özelliği vardır. Çok çok yendiği takdir de her şeyin çoğunun zararlı olduğu gibi hurma da göze zarar verebilir.
- Kulak
Hurma ihtiyarlıktan mütevvelit kulak uğultusu duyma zafiyeti gibi kulak rahatsızlıklarında da faydalıdır.
- Göğüs
En iyi göğüs ilacı hurmadır. Hurma balgama ve nefes borusuna, öksürüğe çok iyi gelmektedir.
- Kan damarları
Hurma kan damarlarını yumuşatır. Günümüzde damar sertliği denen şeyi engeller. Ayrıca kanı temizler ve tansiyonu düzenler.
- Kolesterol
Kahve ve yağ kandaki kolesterolün yükselmesinde etkendirler. Araplar bol miktarda kahve yağ yerler. Fakat laboratuar araştırmalarında görülmüştür ki Araplarda bu hastalıktan eser yok. Çünkü kahve ve diğer yiyeceklerin yanında mutlaka hurma vardır. Hurma kolesterole geçit vermiyor.
- Bel ağrıları
Hurma bel ağrılarına iyi gelir, bel ağrısını hafifletir.
- Böbrek ve mesane
Hurma böbreklerin yıkanmasına yardım eder. Böbreklerin çalışmasını kuvvetlendirir. Mesane ve böbrek iltihabına şifa verir. Hurmanın suyu böbrek taşlarını da yok eder. 6-7 hurma parçalanarak bir bardak suya konur birkaç saat sonra süzülür ısıtılarak günde iki defa içilir. Bu 15 gün yapılırsa böbrek taşlarını yok eder.
- Karaciğer
Hurma çam fıstığı ile yenirse karaciğeri temizler ve kuvvetlendirir. Aynı zamanda safra taşını da yok eder.
- Mide ve bağırsaklar
Kişi ishal olduğu veya kustuğu zaman vücut çok su, tuz, potasyum, sodyum ve glikoz kaybeder. Hurmada ise bu unsurlardan bol miktarda bulunur. Böyle durumlarda hurma suyu hazırlanır, ondan kafi miktar alınırda kaybedilen mineraller ve güç telafi edilmiş olur. Hurma imsak halinde de bağırsaklara yardımcı olur. Bağırsaklar tarafından kolay emilmesi cihetiyle bağırsakların çalışmasını sağlar ve dolayısıyla imsak halini giderir. Karında bulunan asalaklar için de hurma faydalıdır. Hz. Ali efendimizden rivayet edilen bir sözde “kim her gün sabah aç karına yedi hurma yerse karnındaki zararlıları öldürür.” buyuruluyor.
- Kanser
Hurmayı devamlı yemek kansere yakalanmamanın en önemli sebeplerindendir. Hurma magnezyum ihtiva ettiğinden kansere mani dir. Devamlı hurma yeyen Araplarda kanser vakası pek görülmemektedir.
- Şişmeler
Hurma tereyağı ile güzelce kavrulup da şişiklerin üzerine konursa şifa verir.
- Basur
Hurmayı yemeye devam etmek yani sürekli yemek basuru engeller. Basuru olanlara da şiddetinin hafiflemesine sebep olur.
- Emzirme
Çocuklu kadınların sütünün çoğalması için hurma yenmelidir. Hurma süt hormonlarını harekete geçirir ve sütün çoğalmasını sağlar.
- Çocuklar için hurma
Çok hareketli, afacan çocuklara da hurmanın faydalı olduğu söyleniyor. Hurmada sinirleri sakinleştirici bir özellik var. Bunun için çok hareketli ve afacan çocuklara sabah aç karına bir iki hurma yedirmek faydalı olacaktır. Denemekle bir zararınız olmaz.
- Hurma Çekirdeği
Hurma çekirdeği, hurmanın içinde sert yapılı, hurmanın bir parçasıdır. Hacmi hurmasına göre değişir. Hurma çekirdeği “kıtmir denen ince bir zarla kaplıdır. Ortasından uzunlamasına bir yarık vardır. Bu yarığa “uhdut” denir. Yarığın içinde ince bir ipçik vardır buna da “fetil denir. Çekirdeğin sırt kısmında da bir nokta bulunur bu noktaya da “nakîr” denir. Hurma uzmanları hurma cinsini tayin etmede hurmanın kendisine değilde çekirdeğine itimat ederler. Yani arkasındaki noktadan ve yarığın şeklinden hurmanın cinsinin ne olduğu tam
olarak belli olur yoksa meyvesi insanı yanıltabilir. Konunun detayını yani hangi hurmanın çekirdeği nasıl olur konusu bizi çok ilgilendirmediği için bu konuyu tayyedip geçeceğiz. Hurma çekirdeğinden tıbbi sabun üretilir. Bu sabun mantar tedavisinde ve mikrop kırıcı olarak kullanılır. Yine hurma çekirdeği hayvan yemi olarak kullanır ve çok etkilidir. Mesela denemeler ve incelemeler göstermiştir ki öğütülen hurma çekirdeği % 15 nisbetinde tavuk yemine katılınca tavuklardaki gelişme daha sağlıklı olmuştur. Hem de hiçbir yan etkisi ve zararı olmadan…
- Hurma çekirdeği ilaçtır
Çekirdek ve nüfus planlaması: Hurma çekirdeğinden hamileliği önleyici ilaçlar üretilmektedir. Bu konuda Kahire üniversitesi eczacılık fakültesinde bir dizi araştırma ve inceleme yapılmaktadır. Araştırmalar gösteriyor ki hurma çekirdeği hamileliği önlemede çok işe yarayacak.
- Prostat kanseri
Yine bir dizi araştırmadan sonra Hurma çekirdeğinin bazı kimyevi ilaçların yerine prostat tedavisinde de kullanılabileceği ortaya çıkmıştır. Hurma çekirdeği karın şişliklerine ve bağırsak gazlarına ve toksinlere karşı müthiş bir ilaçtır.
- Böbrek taşları ve çekirdek
Hurma çekirdeği parçalanarak su ile iyice kaynatılırda içilirse böbrek ve safra taşları olan hastalara şifa verir.
- Kirpikler
Hurma çekirdeği yakılarak sürme gibi göze çekilirse kirpikleri uzatır. Göz çapaklarına iyi gelir.

Kaynak: Sabah - 02.05.2013


Kalp krizi bir anda hayatınızı kabusa çevirebilir.

Uzmanlar ise bazı tedbirlerle bu riskten uzaklaşılabileceğini söylüyor. İşte krizden kurtaran 11 önlem.Giderek düşen kalp krizi yaşı, uzmanları harekete geçirdi. Uzmanlar, kalp sağlığımızı tehlikeye atan 11 ölümcül hatayı sıraladı. Bu hataları önceden durdurarak daha sağlıklı bir kalbe sahip olabilirsiniz ve kalp krizi riskini çok daha az seviyelere indirebilirsiniz.

1- Geç kalkıp geç yemek. Kalp sağlığı için iyi bir uyku ve sağlıklı kahvaltı şart.

2- Acıkmadan yemek. Metabolizmanın düzenini bozar, kalbi yorar.

3- Yatmadan önce yemek. Uykuda vücudun dinlenmesini engeller. Kalbin yükünü arttırır.

4- Kötü beslenmek. Sağlıklı beslenmek, sağlam kalp için ilk şarttır.

5- Sürekli oturmak, hareketsiz kalmak. Vücut tembelliğe ne kadar alışırsa kriz o kadar yakındır.

6- Spor yapmamak. Günde 30 dakika yürüyüş bile kalbinizi dinç tutar.

7- Sürekli aşırı strese maruz kalmak. Stres, kalp krizini tetikleyen ilk etkenlerden biridir.

8- Yağ dokusu artışı ile kilo almak. Şişmanlık krizin tek şartı değildir ama yağlı bir vücut riskinizi arttırır.

9- Aşırı alkol tüketmek. İçkiyi bırakmak, kriz riskini yarıya indirir.

10- Sigara içmek. Sadece sigarayı bırakmak, kalbiniz için yapacağınız en doğru hamledir.

11- Kalbimizi bir şikayet oluncaya kadar hiç aklımıza getirmemek. Çünkü kalbiniz yorulmaya başladığında artık iş işten geçmiş olabilir.

Kaynak: Takvim


Yemekten hemen sonra bunları asla yapmayın...
Sigara içmeyin: Uzmanlar tarafından yapılan araştırmalara göre, yemeğin hemen ardından yakılan tek bir sigara, 10 sigara içmeye eşdeğer sayılıyor. Ve bu durum kansere yakalanma riski artıyor.
Meyve yemeyin: Yemeğin hemen üstüne yenilen meyve, midenizin hava ile dolmasına sebep oluyor.
Çay içmeyin: Türk kültürünün en önemli alışkanlıklarından biri olan yemek üstüne çay içmek de sağlık açısından faydalı görülmüyor. Yemekten hemen sonra içilen çay, demir içeren besin tüketildiyse, yemekle birlikte alınan Demir (Fe) mineralinin vücut tarafından kullanımını sınırlar.
Sakın kemerinizi gevşetmeyin: Yemekten sonra kemer gevşetmek, bağırsak düğümlenmesine sebep olabiliyor.
Yürüyüş yapmayın: Yemeğin hemen ardından yapılan yürüyüş, tükettiğimiz gıdalardaki besin öğelerinin sindirilememesine, yani yediğimiz yemeğin fayda bakımından hiçbir anlamı kalmamasına sebep oluyor. Yürüyüşü 1 saat sonra ertelemeniz her yönden daha faydalı olacaktır.
Banyo yapmayın/Duş almayın: Yemekten hemen sonra alınan duş, kan akışını el ve ayaklara doğru çoğaltıyor. Sindirim sistemi için de zararlıdır.
Hemen uyumayın: Yemeğin hemen ardından uyumak da sindirim sisteminin yeterince çalışamamasına ve bağırsak iltihaplanmalarına ve mide rahatsızlıklarına sebep olur. Ayrıca yemeğin ardından hemen uyumak kilo almanıza sebep olur.


Şeker kokain kadar zararlı!
İşlenmiş şekerin diyabeti ve kalp gibi hastalıkları tetiklediğini söyleyen Lusting, “Şeker, kokainden bile çok daha güçlü bir bağımlılık yapıyor” dedi.

Şeker tüketimi, bilim dünyasının son yıllarda obezite, diyabet ve kalp gibi birçok hastalıkla ilişkilendirdiği en önemli nedenler arasında görülüyor. Özellikle işlenmiş şekerle ilgili yapılan araştırmalar ışığında, şekerin insan vücudunda nasıl etkiler uyandırdığı ve nelere yol açtığını İngiltere’de yayımlanan Telegraph gazetesi masaya yatırdı. ABD’nin California Üniversitesi’nden pediatrik endokronoloji profesörü Robert Lustig’in “Fat Chance: The Bitter Truth About Sugar” adlı kitabında yer verdiği bilimsel makalelerden yola çıkarak şeker hakkında çok az bilinen gerçekler merceğe alındı.

Bağımlılık yapıyor
Şeker karşıtı uzmanların en önemli argümanlarından birini, uyuşturucu maddeler gibi bağımlılık yaptığını gösteren bulgular olması. Zira, 2007’de Fransa’da fareler üzerinde yapılan bir araştırma şekerin kokainden daha güçlü bir bağımlılık haline dönüştüğünü ortaya koymuştu. Madde bağımlısı haline getirilen fareler, tercihlerini kokain yerine şekerli gıdalardan yana yapmıştı. Daha sonra uzmanlar, 21’inci yüzyılın şekerden zengin beslenme şekillerinin beyinde çok güçlü bir ödüllendirme sinyali uyandırdığı ve irade mekanizmasını etkisizleştirdiği üzerinde durmuştu.

Diyabet riski taşıyor
Lustig, tüm kalorilerin birbiriyle eşit olmadığını savunduğu makaleleriyle dikkat çekiyor. Buna göre, basit şekerlerin (monosakkaritler) hepsi aynı kaloriyi taşımıyor. Masa şekeri olarak da bilinen sükroz, rafine edilmiş olduğundan undan yapılmış bir gıdayla sindirime aynı şekilde karışmıyor. Keza uzmanlar, şekerdeki fruktoz molekülünün fazla tüketimi halinde hücreler tarafından parçalanamadığı bunun yerine karaciğerde yağ olarak depolandığına dikkat çekiyor. Böylece vücudun insülin direnci dengesini yitirdiğinden diyabet ve kalp gibi hastalıklar tetikleniyor.

Şekeri bıraktı hayatı değişti: Kitabıyla ABD’de büyük ses getiren Lustig, aynı zamanda “No Sugar” (Şekere Hayır) isimli bir kampanyanın da öncülüğünü üstlendi.  “Şekere Hayır” hareketinde yer alan Avustralyalı araştırmacı yazar David Gillespie da fazla kilolarından kurtulmak için şekeri bırakmaya çalışırken aslında bir bağımlılıktan kurtulmaya çalıştığını fark ettiğini belirtti. ABD’li aktris Gwyneth Paltrow da blogunda “Şeker size geçici bir tatmin duygusu verip sonra daha çok tüketme isteği doğurur. Bu isteğin çoğalıp yediğinizde azalması da adrenalin hormonunuzu gereksiz yorar. Endişeli, keyifsiz, dengesiz ve yorgun biri olmanıza yol açar” diyerek kampanyaya destek oluyor.

KAYNAK: Milliyet – 15.04.2013


Cips yerken birkere daha düşünün...

Cipsler dünyanın en lezzetli yiyeceklerinden biri gibi gelebilir ama insan sağlığına etkilerine bakılınca sadece obezite, kalp hastalığı sebebi değil. Cipsler aynı zamanda anne karnındaki bebeklerde bile sağlık problemine neden oluyor. Çocuklarda da hiperaktivite, yetişkinlerde kanser gibi sonuçları var.

Yapılan araştırmalar Avrupa'daki gençlerin haftada en az 2-3 defa cips yediğini ortaya koyuyor. İngilizler bir yılda 6 milyar paket cips tüketirken, bu rakam aynı zamanda korkunç bir sonuca da işaret ediyor. Bu kadar cips, İngiltere'de kişi başına beş litre yağ içilmesine eş değer.

Uzmanlar bu sonuçları fast-food sektörünün insanları nasıl avucunun içine aldığının bir göstergesi olarak değerlendiriyor. Ağzınıza bir cips tanesi attığınız anda, ilk olarak tuzun tadı etkisi altına alıyor. Ayrıca cipslerde bol miktarda yağ da bulunuyor. Böylece yağ da tat almanızı artırıyor. Bu yağ trigeminal denilen sinir hücreleri aracılığıyla da hissediliyor ve beyne mesaj gönderiyor. Böylece daha çok yemek istiyoruz ve arzuluyoruz.

Kaynak: Sabah – 09.04.2013


Ne kadar tuz tüketmeliyiz?
Dünya Sağlık Örgütü, bir kişinin günde 5 gram tuz tüketmesini öneriyor. Araştırmalara göre ülkemizde bir kişinin tükettiği günlük tuz miktarı yaklaşık olarak 18 gramdır. Fazla tuz tüketiminin hipertansiyon, gastrit, kanserler, böbrek hastalıkları ve diyabete yol açabileceği uyarısında bulunan uzmanlar, günde 1 gram az tuz tüketiminin kalp krizi riskini %3, felç riskini %5 oranında azalttığını belirtiyor.


Masa başı çalışanları bekleyen tehlike...
Uzmanlar, masa başı çalışanların gün boyu sabit bir şekilde oturmamaları, her yarım saatte bir ayağa kalkarak ofiste gezmeleri gerektiğini söyledi. Günümüzde iş hayatında bilgisayar kullanımının artmasıyla kötü ofis ergonomisine bağlı olarak masa başı çalışanlar sağlık problemleriyle karşı karşıya kalabiliyor. Özellikle saatler boyunca masa başında çalışanlarda hareketsizliğe bağlı boyun, sırt ve bel ağrıları ortaya çıktığını belirten maniplasyon uzmanı Dr. Ali Şahabettinoğlu, zamanla oluşan bu ağrıların gittikçe müzminleşip kişinin tahammül edemeyeceği boyutlara varabildiğini kaydetti.

Sabit bir şekilde bilgisayar karşısında oturup çalışanlarda bel ve boyun kaslarının zamanla tembelleştiğini vurgulayan Şahabettinoğlu, 'Bu da fıtığa sebebiyet veriyor. Bu durumun uzun süre devam etmesi omurgada ciddi rahatsızlara yol açabiliyor. Masa başı işi olanların gün boyu sabit bir şekilde oturmamaları, her yarım saatte bir ayağa kalkarak ofiste gezmeleri gerekiyor' dedi.

FITIK TEHLİKESİ
Sürekli aynı pozisyonda bilgisayara bakarak çalışanların boyunegzersizleri yaparak oluşabilecek rahatsızlıklardan kendilerini koruyabileceğini kaydeden Şahabettinoğlu, şöyle devam etti: 'Bu sürekli oturmalar, hareketsizlik sonucunda omurga çevresi kaslarda zayıflamaya ve sonuçta boyunda düzleşme, boyun ve bel fıtıklarına zemin hazırlıyor. Gün içinde hareketsizlikten ve sürekli aynı pozisyonda oturmaktan kaynaklanan ağrılarınız belden bacağa yayılıyorsa bel fıtığı, boyundan kola ve ele yayılan ağrınız mevcutsa boyun fıtığı olabileceğiniz ihtimalini beraberinde getiriyor.'

'FITIKTAN KURTARAN ELLER'
Ali Şahabettinoğlu, bu tür rahatsızlıklarda hemen bir fizik tedavi uzmanına başvurulmasını önerdi. Bursa'daki merkezinde maniplasyon (elle tedavi) yöntemi uygulayan Şahabettinoğlu, bu yöntemin çok az sayıda doktor tarafından uygulandığına dikkat çekti. Maniplasyon tedavisinin hafif vakalarda 2-3, orta vakalarda 4-6 ve ileri vakalarda 7-9 seans uygulandığını anlatan Şahabettinoğlu, 'Bu tedavi hastalıklı bölgeye birtakım bastırma, germe ve döndürme gibi manevralarla uygulanır. Bu tedavi yöntemi masajla ilgili değildir. Ameliyatın sadece bel fıtığında ayaklarda ilerleyen kas gücü kaybı, idrar-büyük abdest kaçırma şikayeti olan ya da ameliyatsız tedaviyle cevap veremeyen hastalarda, boyun fıtığında ise ellerde kollarda ilerleyen kas gücü kaybı olanlarda uygulanır' dedi. Şahabettinoğlu, maniplasyon tedavisinin bel ve boyun fıtıklarında yüzde 98'lik başarı oranına sahip olduğunu da sözlerine ekledi.

Kaynak: Sabah – 03.04.2013


ABD'deki Harvard ve Washington üniversiteleri bilimadamlarının yaptığı araştırma, kanında, özellikle somon gibi bazı balıklarda çokça bulunan Omega 3 yağ asidi fazla olan 65 yaş ve üzerindeki kişilerin, ortalama 2.2 yıl fazla yaşadığını, bu kişilerin ölüm riskinin de yüzde 27'ye kadar azaldığını gösterdi. Araştırmaya imza atanlardan Dr. Dariush Mozaffaris, uzun zamandır Omega 3 bakımından zengin balıklarla beslenmenin sağlıklı olduğunun düşünüldüğünü ancak yaşlılara olumlu etkisine ilişkin az araştırma bulunduğunu belirtti. Bilimadamları, bu sonuçlara ABD'de 65 yaş ve üzerindeki yaklaşık 2 bin 700 kişiye ait 16 yıllık verileri inceleyerek vardı. Araştırmada, Omega 3 içeren balık yağı hapları ise dikkate alınmadı. 

Kaynak: Sabah – 03.04.2013


Göz Alerjisi

Göz alerjisinin acısız, ağrısız hastalıklar grubunda olmasına karşın insanı oldukça rahatsız ettiğini belirten uzmanlar; kızarmış gözler ve yanakların, kırmızı vücut döküntülerinin, şişmiş ve akıntılı bir burnun, genel olarak alerjinin en sık karşılaşılan belirtileri arasında yer aldığını ifade etti. Bahar mevsiminin en çok gözleri etkilediğini söyleyen uzmanlar, "Alerjik faktörlerin yanı sıra gözlerimizi fazla yormamız da bu tip rahatsızlıkları artırıyor. Göz alerjisi tek başına görülebileceği gibi, sadece burunla ilgili olan alerjik belirtilere de eşlik edebilir. Burun akıntısı, burun kaşıntısı, burunda kan birikimi ve baş ağrısı gibi şikayetlere ek olarak göz şikayetleri de sık görülen tablolar arasındadır. Baharla artan çiçek polenleri, ev tozları ve sigara kullanımı, bu tür rahatsızlıklara neden oluyor. Göz alerjileri, alerjik maddelere karşı yatkın olan kişilerde daha sık görülür. Örneğin alerjik astımı olan insanların dönem dönem göz ile ilgili şikayetlerinin olması oldukça yaygın bir tablodur" dedi.

Göz alerjisinin gözün herhangi bir maddeye karşı verdiği tepki olduğunu kaydeden uzmanlar, "Çiçek tozu, kimyasal ilaçlar, farklı kokular, çimen, ağaç, yabani otlar, ev-büro tozları, evcil hayvanlar ve kullanılan ilaçlar bu tür tepkilere neden olabilir. Ayrıca fazla bilgisayar kullanma, televizyon seyretme ya da dikkat gerektiren işlerde çalışma da gözün kurumasına neden olarak, alerjik problemler karşısında gözün hassasiyetini artıran nedenler arasında önemli yer tutar. Gözün içerisinde var olan mast hücreleri alerji yapma özelliği olabilecek maddelere karşı gözü korur, göz alerjileri dediğimiz tablo meydana gelir. Mast hücreleri alerjen madde ile savaşırken histamin adı verilen bir salgı salgılar ve gözlerimizdeki kaşıntı, akıntı ve benzeri alerjik şikayetlerin ortaya çıkmasına neden olur. Konjonktivit genel anlamda gözü koruyan zarın iltihaplanması anlamına gelir. Göz alerjilerinin en sık rastlanılan durumudur. Sigara içmek, parfüm kullanmak ve yorucu işlerle uğraşmak; gözün yorulmasına, iltihaplanmasına ya da alerji olma riskinin artmasına sebebiyet verir. Bunun yanında gözü irite edici davranışlar (gözleri ovuşturmak, kaşımak, sağlıksız makyaj malzemeleri) ve lens kullanma gibi ikincil nedenler de bu tür rahatsızlıklara yakalanma olasılığını artırır" diye konuştu.

TEDAVİNİN EN ÖNEMLİ BASAMAĞI
Alerjen maddeyi ortadan kaldırmanın tedavinin en önemli basamağı olduğuna dikkat çeken uzmanlar, "Atmosferde gezinen binlerce bitki parçası, canlı atıkları, toz gibi gözle görülemeyecek kadar küçük zerreciklerin hangisinden etkilendiğimizi bilmek oldukça güçtür. Doktor kontrolünde olmak oldukça önemlidir. Alerjinin teşhisinde hastanın kendini doğru ifade edebilmesi, olağan süreyi en aza indirir. Hangi mevsimde bu belirtilerin görüldüğü, başka bir alerjen maddeye olan duyarlılık, ilaç kullanılıp kullanılmadığı, ne tür beslenme alışkanlığı olduğu, hatta hangi tür temizlik malzemeleri kullanıldığı, alerji teşhisinde önemli rol oynar" şeklinde konuştu.

Göz alerjisinin belirtilerinin; fazla gözyaşı salgılanması, sık çapaklanma, şişlik, belirgin bir kızarıklık, kaşıntı ve kanlanma olduğunu ifade eden uzmanlar, genel anlamda alerjen maddelerden daha az etkilenmek için şu önerilerde bulundu: "Havalandırma yerine klima kullanınız. Klimaların, filtreli olma özelliklerinden dolayı alerjik durumlarda kullanılması önerilir. Böylece, dışarıdaki zerreciklerin odaya direkt girmesi önlenmiş olur. Bahar ve yaz aylarında özellikle güneş gözlüğü kullanınız. Güneş gözlüğü, göze toz kaçmasını önleyebileceği gibi güneşin zararlı etkilerinden de korur. Şiddetli bir alerjik durumunuz varsa, kenarları yüze doğru kapanan gözlükleri tercih ediniz. Gözünüzü elinizle kaşıyıp ovuşturmayınız. Göze el temasından mümkün olduğunca uzak durunuz. Eller kimi zaman en temiz, kimi zamansa en kirli parçamızdır. Yatak odanızda toz çekmeyen kumaşlardan yapılmış, sık yıkamaya müsait yatak örtüleri ve nevresimler kullanmayı tercih ediniz. Evde toz alırken ıslak bez kullanınız. Eğer hayvanlara karşı da alerjiniz varsa, evde mümkünse hayvan beslenmekten uzak durunuz. Evcil hayvan besliyorsanız, ona sık banyo yaptırınız ve evinizi de mutlaka günde 1 kez süpürünüz. Evinizi, banyonuzu, mutfağınızı temiz tutmaya özen gösteriniz. Açıkta yiyecek ve giyecek bırakmayınız. Çiçekleriniz için gübreli bahçe toprakları kullanmayınız. Ellerinizi ve yüzünüzü su ile sık sık yıkayınız. Göz alerjisi sık karşılaşılan bir rahatsızlıktır. Özellikle çocuklarda ve kırsal kesimlerde yaşayan insanlarda sıklıkla görülür. Tedavi edilmesi şarttır. Aksi takdirde rahatsızlıklar şiddetlenebilir."

Kaynak: Sabah – 30.03.201


Sosyal medya obeziteyi tetikliyor
...
Sosyal medyayı sık kullanan kişilerin gün geçtikçe fazla ve gereksiz yemeğe eğilimli hale geldiği bildirildi.
Medicana Konya Hastanesi Beslenme ve Diyet Uzmanı Aslı Cemile Özatan, sosyal medyada paylaşılan yiyecek ve içecek fotoğraflarının obeziteyi tetiklediğini söyledi. İnternetin günlük hayatta olumlu etkilerinin yanı sıra olumsuz etkilerinin de olabildiğini ifade eden Özatan, 'Özellikle sosyal medyada paylaştığımız yiyecek içecek fotoğrafları takipçilerin hem iştahını kabartıyor hem de yeme içme isteklerini tetikliyor. Dolayısıyla insülin desteğiyle birlikte açlık hissini ortaya çıkardığı için gereksiz saatte besin alımlarına ve fazla kalori alımlarına neden oluyor. İştah kabartmasıyla birlikte yaş pastalar, çok yoğun kalorili olan tatlılar, yağlı besinler, çok uygunsuz vakitte iştahlı kişilere sunulduğunda hiç hayır demeden bir an önce yemeğe başlama isteğini ortaya çıkarabiliyor. Bunlar vücudun yağlanması ve ilerleyen saatlerde alınan besinler tansiyonun ve kolesterolün yükselmesine neden olabiliyor' dedi.

Beslenme ve Diyet Uzmanı Özatan, sosyal medyadaki paylaşımlarda kişilerin nefsini çok yoğunlaştırmayacak, nefsini köreltmeye yönelik besinlerin veya sıvı alımlarına yönelik besinlerin paylaşılmasını tavsiye ederek, 'Yeterli ve dengeli beslenmede dikkate almamız gereken bazı konular var. Bunlardan en başta geleni günlük su alımlarının artışı, şeker içeriği olmayan sıvıların alımının artışı ve bunun sosyal medyada paylaşılması. Bununla birlikte yaptığınız sporun veya yürüyüşün ya da yaptığınız aktivitenin fotoğraflanıp yayınlanması biraz daha aktif bir hayata insanları teşvik edebilir. Uyku saatlerine dikkat edip çok ilerleyen saatler yerine daha erken saatlerde paylaşımların son bulması gerekiyor' şeklinde konuştu.

Kaynak: Sabah – 29.03.201


Günde 4 fincan kahve her tür hastalığa deva oluyor.
 
Düzenli kahve tüketimi; meme kanseri riskini yüzde 57, diyabet riskini ise yüzde 67 oranında     azaltıyor, kalp-damar hastalıklarından ve Parkinson'dan koruyor.
Çoğumuz her sabah bir fincan kahve tüketiriz. Kahve tiryakisi bir Amerikalı ise günde üç bardak kahve içer. Kahve çekirdeklerinin içinde binden fazla antioksidan bulunur. Yapılan çalışmalarda, günde dört bardaktan fazla kahve içmenin; kalp hastalıkları, kanser, diyabet gibi hastalıkları önlemede yardımcı olabileceği ortaya çıkmıştır. Hastalığı önlemenin oranı; meme kanserinde yüzde 57, diyabette ise yüzde 67 olarak belirlenmiştir. 2011'de yapılan bir araştırma ise; kahvenin DNA ve kanser ile ilgili etkisini doğrulamıştır. Kahve tiryakilerinin kanser riskinin yüzde 13 oranında azaldığı da görülmüştür.

PROSTAT RİSKİ AZALIYOR
Amerikalı erkekler arasında prostat kanseri, kanser ölümlerinde akciğer kanserinden sonra gelen ikinci nedendir. İki yıl önce Journal of the National Cancer Institude'da yayınlanan araştırmada; günde altı bardak kahve içen erkeklerde, prostat kanseri riskinin yüzde 18 oranında daha düşük olduğu gösterilmiştir. Amerikalı kadınlar arasında ise akciğer kanserinden sonra kanser ölümlerinde ikinci sırada meme kanseri gelir. Yapılan bir çalışma; kahve tüketiminin bu hastalığı önlemeye de yardımcı olduğunu ortaya koymuştur.

MENOPOZ SONRASI DESTEK
Breast Cancer Research dergisinde yayınlanan sonuçlara göre; günde ortalama beş bardak kahve tüketen menopoz sonrası kadınlarda, ERnegatif (hormona duyarlı olmayan) meme kanseri riskinin, yüzde 57 oranında düştüğü görülmüştür.

KALPTEN ÖLÜM RİSKİNİ AZALTIYOR

29 bin kişi üzerinde yapılan bir araştırmaya göre; günde bir-üç fincan kafeinli kahve tüketenler, Parkinson hastalığından korunuyor. 15 yıl süreyle 41 bin kadın üzerinde yapılan başka bir çalışma ise günde bir-üç bardak kahve içenlerin; kalp ve damar hastalıklarından ölüm riskinin yüzde 24 oranında düştüğünü ortaya çıkardı.

KARACİĞERİ KORUYOR
Son yıllarda, Amerikalılar arasında karaciğer kanserinde hızlı bir artış yaşanıyor. Karaciğer kanseri, dünya çapında kanser ölümlerindeki yüksek oranıyla en önemli kanserlerin başında geliyor. Ancak yapılan araştırmalar, bu hastalığın önemli ölçüde azaltılabileceğini gösteriyor. Örneğin düzenli olarak kahve içenler bu kansere karşı daha az risk altındadır. 2005'te yapılan bir çalışmada; günde bir bardak kahve tüketmenin, karaciğer kanseri riskini yüzde 42 oranında düşürdüğü izlenmiştir. Öte yandan kahve; kabızlığı önler, ağrı kesicilerin etkisini de yüzde 40 oranında artırır.

DEPRESYON VE DİŞ ÇÜRÜKLERİNİ ÖNLÜYOR
2011'de yapılan bir çalışmada, günde dört bardak kahve içen kadınlar ile içmeyenler karşılaştırıldı; kahvenin depresyon riskini yüzde 20 oranında düşürdüğü görüldü.

DERİ KANSERİNE KARŞI
Ekim 2011'de yayınlanan bir çalışmada ise kahve tüketiminin; erkek ve kadınlarda görülen bazal hücreli karsinomaya (bir tür deri kanseri) karşı yüzde 18 oranında daha düşük bir risk oluşturduğu görüldü. Kahvede bulunan antibakteriyellerin ağızda plak oluşumunu baskıladığı ve diş çürümelerini önlediği ortaya çıktı. Düzenli olarak kahve içmek; gelişen diyabet, kanser, karaciğer hastalığı, bilişsel gerileme ve DNA hasarını önemli ölçüde azaltıyor. Kahve, kadınlarda böbrek taşı riskini de yüzde 9-10 oranında düşürüyor. 

Prof. Dr. Erkan TOPUZ
Kaynak: Sabah – 29.03. 2013


"Erken müdahale ile insanlarımızı erkenden kanserden koruyabiliriz"
Sivas Cumhuriyet Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Gastroloji Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Hilmi Ataseven vücutta ağız ve kalçada oluşan kanamalar ile ilgili uyarılarda bulundu. Büyük abdest sırasında oluşan kanamaların genellikle hemoroid ile karıştırıldığını belirten Ataseven, "Özelikle kanamaya dikkat çekmek istiyorum. İnsanlarımızın çoğu büyük abdest kanamalarını ciddiye almıyorlar. Çünkü genellikle hemoroid, ya da anüs bölgesindeki çatlak yüzünden kanadığı düşüncesi ile bize başvurmakta geç kalıyorlar. Ayrıca bazı hastalar bunu bize ifade etmeye çekiniyorlar. Oysa bu kanama bir kanserin erken habercisi olabilir. Bu hastalarda hemoroid de olsa çatlak da olsa mutlaka kolonoskopi ile bağırsakların iç kısmına bakmamız gerekiyor. Erken müdahale ile insanlarımızı erkenden kanserden koruyabiliriz. Kanser oluştuktan sonra tedavisi daha güç oluyor" dedi.

Kaynak: Hürriyet – 29.03.2013
Hava Durumu
Döviz - Altın
altınaltın fiyatları
Son Dakika



















Yerel Haberler

Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi1
Bugün Toplam56
Toplam Ziyaret151538
Neredeyiz